Cemil Demir – 2018 İstanbul
İşte tam da bu sıralarda Haçlı ordularının son dayanak noktası olan Filistin’in Akka Kalesi 1291 yılında Müslümanlar tarafından geri alınınca, Haçlı şövalyeleri geri çekilmek zorunda kalıyorlar. Alman şövalyeleri de ülkelerine geri dönüyorlar. Bu şövalyelerden birisi olan Graf von Lechmotir, namı diğer Grafvon Writtemberg 12.yy’ın sonlarında Suriye’de iken yaptığı çatışmaların birisinde, işte bu beyliklerden birisine belki de Osmanoğlu beyliğine mensup bir Subay olan Mehmet Sadık Selim Bey’i, kaçırıp esir olarak Almanya’ya Baden Württemberg’e getiriyor.
Cerrahlığının yanı sıra mimarlık mesleğini de bilen, Latince ve Arpaçay’ı da iyi derecede konuşabilen Selim Bey’e kısa zamanda Baden Württemberg bölgesindeki en büyük kont tarafından albaylık rütbesi verilir. Devlet yönetiminde ciddi başarılar gösteren Selim Bey’e Türk kökenli olması dolayısıyla “Selim Sultan” diye hitap edilmektedir artık.
Prof. Sommer’in araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bilgilere göre Brackenheim Kilisesinde bulunan iki şecereden Selim Sultan’ın soyundan gelen insanların devlet kademesinde özellikle hukuk sahasında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Kilisenin bahçesindeki mezarların çoğu Selim Sultan’ın çocuklarına ait ve kiliseye de “Sultanlar kilisesi” denilmektedir. Ayrıca Latince bir kitabede “burada Türk soylu Sultanların kabri bulunmaktadır” yazmaktadır. Selim sultanın soyundan gelenlerin genellikle adalet, din ya da kuyumculukla iştigal ettikleri de kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Philip Sultan bu soydan gelen tanınmış ressam ve heykeltıraştır. Onun oğlu I. Bickel ise Habsbusg hanedanına yakınlığı ile tanınan imparatorluğun baş terzilerinden biridir. Yine kilise kayıtlarına göre Bu soydan gelen önemli isimlerden Henrick Sultan ve oğlu Johann Sultan Hessen bölgesindeki Franckenberg bölgesinde yaşamışlar. Johann Sultan 1490-1570 yılları arasında Sulh Mahkemesinde Fahri aza, belediye reisi ve mimar olarak görevler almıştır. Malumdur ki, 1490 tarihi Endülüs Emevi devletinin sonudur aynı zamanda. Zira iki yıl sonra İspanya’daki Müslüman ve Yahudilere büyük bir katliam ve sürek avı başlatılacak, binlerce insan can havliyle sefil bir vaziyette gemilerle İspanya’dan kaçacaktır.
Böyle çalkantılı bir dönemde yaşayan Johann’ın Babası Henrick Sultan ise Alman kuruşu (peni) Pfenningin mucidi olarak bilmektedir. Johann Sultanın kızı Anna Sultanın soyundan ileride önemli bir şahsiyet (G) dünyaya gelecektir.
Bu şahıs 28 Ağustos 1749 tarihinde Frankfurt’ta dünyaya gelir. Babası imparatorluk müşaviri olan hukukçu Johann Kapsar, annesi ise belediye ve mahkeme reisinin kızı Katherina Elizabeth Textor’dur. Kahramanımız evlerindeki muhteşem kütüphanesinde özel hocalardan Grekçe, Latince, Teoloji Tabii Bilimler, Matematik, Resim ve Müzik dersleri almıştır. Ayrıca çeşitli spor dallarında da hüner sahibi olmuştur.
G, on altı yaşında iken hukuk öğrenimi görmek üzere Leipzig’e gider. Üç yıl sonra rahatsızlanarak geri döner. 1770 yılında tahsilini tamamlamak üzere Strasburg Üniversitesine girer, bir yıllık eksiğini tamamlayarak mezun olur ve avukatlık belgesin alır. Üniversitedeki öğrenciliği sırasında Dilbilimci ve Filozof J.G. Herder ile tanışarak yakın bir dostluk kurar. İslam’la ilk tanışması 21 yaşında olur. Johann Gottfried Herder Strasburg’da bir ameliyat geçirir. Kahramanımız G, Herder’i hasta yatağında ziyarete gelir. Herder G’ye ısrarla Kur’an okumasını tavsiye eder. G’nin Müslüman olmasında en büyük rehber Herder’dir. Herder ise Büyük Filozof ve Mantıkçı Kant’ın öğrencisidir.
Strasburg Üniversitesin’de doktorasını da tamamlayarak hukuk doktoru olarak Frankfurt’a dönen G, serbest avukat olarak çalışmaya başlar. Bu arada hafta iki kez yayınlanan bir dergide makaleler yazmaya başlar. Yazılarında kiliseyi tenkit ettiği için eleştirilere ve tehditlere uğrar.
1771 yılında 22 yaşındayken Kur’an’ı Kerim tefsirleri üzerinde çalışmalara başlar. 23 yaşında da kesin olarak İslam’ı seçer. Bu çalışmalarıyla Almanya’da İslamiyet’e pozitif yaklaşan ilk edebiyatçı olur.
1774 yılında Weimar Dük’ü Karl August ile tanışır. Dük kahramanımızın konuşmalarından ve zekâsından çok etkilenerek kendisini küçük ülkesi Weimar’a davet eder ve 1756-1763 arasında süren yedi yıl savaşlarından harap, yoksul ve parçalanmış bir halde çıkan ülkesini kalkındırmak için kendisinden yardım ister. Daveti kabul eden kahramanımız “G”, 11 Haziran 1776’da Dük’ün özel danışmanı olarak göreve başlar. 1782’de Maliye Bakanlığına getirilir. G, zekâsı birikimi ve yetenekleri sayesinde fevkalade başarılı olarak bu küçük ülkenin kalkınmasında büyük rol oynar. Hatta 1792’de Dük’ün yanında bazı savaşlara da katılır.
Moskova’ya ilerleyen Fransızlara karşı Rusya hücuma geçtiğinde Almanlarla aynı safta çarpışan Rus ordusu içindeki Başkırt’lı Müslüman subay ve askerler de Batı Avrupa topraklarına, buradan da Weimar’a gelirler. Başkırt’lar G’ye çok iltifat ederler ve ona bir ok ve yay hediye ederler. G’de onlarla şahsi olarak ilgilenir ve evinde misafir eder. Başkırt’lı Müslüman Türk askerler ve subaylar Weimar Protestan kilisesinin avlusunda cemaatle vakit namazlarını kılarlar. G’de bunlarla birlikte namaz kılmış ve şehadet getirmiştir.
1806’da hayatındaki iki önemli eserden birisi olan olan Faust’u yazdı. Müslümanlığı iyice pekişen G, 1812-1813 yıllarında Hafız’ı Şirazi’nin divanını okuyunca bu divana benzer bir divan meydana getirmeye karar verir. Şairin diğer önemli eseri ise Doğu-Batı Divanı böyle oluşur. Bu divanı yazarken Kur’an ve Hadislerden ilham almıştır. 1816 yılında ise kesin olarak Müslüman olduğunu duyurur.
Dahası G, 1815 yılında Düşeş Loise’nin huzurunda Weimar Sarayında Kur’an’ı Kerim okuduğunu ve bazı güzide kadınların da bu sırada hazır bulunduklarını, yazdığı bir mektuptan öğreniyoruz.
Kahramanımız 1823’te kalp zarı iltihabına yakalanır. Değerli arkadaşı Weimar Dük’ünün adını verdiği 1828 yılında oğlu Karl August’u kaybeder. Oğlunun ölümüne Roma’da iken katlanmak zorunda kalır. Bu Avrupalı dahi Müslüman 22 Mart 1832’de hayata veda eder. Bu meşhur Alman şairini herhalde tanıdınız. Evet, o belki de Almanya’nın ilk ve en büyük meşhur Müslümanı Johann Wolfgang von Gothe’dir. Allah mekânını cennet eylesin!
Goethe bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük Alman Edebiyatçısı olarak Kabul edilmektedir. Eserleri dünya edebiyatının zirvesinde yer almaktadır. Goethe Batı toplumunda ilk İslam sempatisini uyandıran kişi olmuştur ve bundan dolayı da çağdaşları ve kilise tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Bu bakımdan Müslüman olduğunu uzun süre açıklayamamıştır. Açıkladığında da ört bas edilmiş, Hayranlarının kitleler halinde Müslümanlığa geçeceğinden endişe duyulmuştur.
Goethe öylesine olumsuz şartlara rağmen Müslümanlığı seçmiştir ki, yaşadığı dönemde İslam ve Kur’an hakkında yazılan kitapların tamamı insanları İslam’dan soğutmak üzerine kaleme alınmıştır. Mesela 1812 yılına kadar İngiltere’de Müslüman olmak kanunen yasaktı. Tahsil görmüş Hristiyan din adamları tarafından İslam kasten yanlış biçimde sunuluyordu. Hristiyan kalem erbabı, İslam’ın kronolojisinden bihaberdi. Örneğin Mainz’li Embrico Hz. Muhammed’in dördüncü yüzyıl başlarında yaşadığına sanıyordu. Müslümanların Moasim Cobar adı verdikleri bir puta taptıkları; Kudüs’teki kubbetü’s sahrada bulunan Muhametus adında bir heykele ibadet ettikleri; her Müslüman erkeğin on karısı ve her Müslüman kadının da on kocası olduğu empoze ediliyordu. Müslümanların Mahom, Appolinus ve Terrgevan adlı üç antik puta ibadet ettikleri; bir dizi puta, bilhassa Afrodit, Safa ve Merve’ye taptıkları türünden sapık, çirkin, tutarsız ve hakikatten uzak iddialar rahatlıkla ortalıkta dolaşıyordu. Orta Çağ’daki papalar piskoposlar ve fanatik keşişler tarafından da İslam şeytani bir din, Müslümanlar ise insanlıktan çıkmış mahlûklar olarak gösterilirdi.
Dahası, bu dahi şairin Hz Peygamber (SAV) hakkında okuduğu kitapların hemen hepsi maalesef önyargılarla dolu menfi kitaplardı. Bu kitaplarda Hz. peygamber (SAV) iktidar düşkünü, şiddet yanlısı bir sahtekâr, bir tiran ve yalancı bir peygamber olarak tanıtılmaktaydı. Fakat bu kadar cürufun içinden fışkıran billur pınarı tanıyıp bulması ve oradan kana kana içmesi, Goethe’nin Müslüman olma konusunda ne kadar gayretli, kararlı ve istekli olduğunu göstermektedir. Bu gayreti onu yüce Peygambere ulaşmasını sağlar.
Bazı muhalifleri onu toplumda zor duruma düşürmek için Müslüman olduğunu iddia etmişler o ise bu iddiaları cesurca kabul etmiştir. Öncesinde bile Hristiyanlığa ilgi duymamış, teslis inancına aklı yatmamış ve hep tevhid inancını aramış olan Goethe, 23 yaşından 83 yaşına kadar 60 yıl süreyle Müslümanca yaşamış ve sadece kendi ülkesinde değil Almanca konuşan ülkeler ve birçok batı ülkesinde büyük tesiri olmuştur.
Doğu-Batı Divanını yazdığında “Bu eserin sahibi Müslüman olduğu gerçeğini ret etmez” demiştir. Keza “Ben tarihte kendime örnek olacak bir insan aradım, Hz. Muhammed’i buldum” demektedir. “ Kur’an ebediyettendir. O kitaplar kitabıdır” sözleri de ona aittir.
1749-1832 yılları arasındaki 83 yıllık ömrü süresince 140 ciltlik eser dizisi bırakırken, Avrupa aydınlanma dönemini (1750-1900) yaşamış ve Batıya çağ atlatan 1789 Fransız ihtilali gerçekleşmiştir. İnsan hakları Bildirgesi de bu tarihlerde deklare edilmiştir. Vefat ettiği tarihte Yunanistan Osmanlı devletinden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş ve Grek Krallığı kurulmuştur. Yine aynı tarihte Osmanlı ordusu, İbrahim paşa komutasındaki mısır ordusuna yenilmesi önemli tarih olaylarındandır.
Doğduğu tarih olan 1749’da Fransız devriminin başlarında Ulusal Meclisin en göze çarpıcı kişilerinden biri olan hatip ve siyasetçi Kont Mirabeau Kontu Honoré-Gabriel Riqueti de dünyaya gelmişti.
Ortaçağın ardından gerileyen Osmanlıların doğuya çekilmesiyle azalan Türk tehlikesine rağmen yeni bir kültür dalgası başladığında, Batı toplumlarında şark kültürüne ve oryantalizme giderek artan bir ilgi baş göstermiştir. Ortaya çıkan gelişme Avrupa toplumlarının hoşgörü çizgisini zorlayan bu yöneliş devresinde yani 1749’da gözlerini dünyaya açtı Goethe. Ancak Avrupa halklarının bu merakını bir tehlike olarak gören İslam düşmanları yukarıda bahsettiğimiz hilelerini artırarak devam ettirdiler.
Genç Goethe Müslüman olduktan sonra Kur’an’ın Almancaya tercüme etti.
Ona ait olan meşhur sözlerden bazıları şunlardır:
“Allah’ın kuranda söyledikleri hakikattir”
“Ne başardımsa Kurana borçluyum.”
“İnsanlık sahip olduğu her şeyi Hz. Muhammed’e borçludur”
“Nefsini bilen, Rabbini bilir”
“Allah’ın takdir etmediği bir şey kulun başına gelmez”
“Doğu da Allah’ındır, Batıda Allah’ındır. Kuzey de Güney de O (CC)’nundur.”
“Sağda Peygamber, solda Peygamber. Ortada insanoğlu”
“Muhammed Allah’ın Resulü ve Peygamberidir.”
“Tevhidi açıkça teslise tercih ederim”
Goethe Şiir ve Hakikat isimli kitabında “Aydınlanma Devrinin parolası hiç şüphesiz ‘İslam’ın Hoşgörüsüdür’ “ ifadeleri yer almaktadır.
Bernard Shaw, Avrupa’nın İslamlaşmasının Goethe sayesinde hızlandığını söylemiştir.
Kafka ise Goethe’nin hayat üzerine söylenebilecek her şeyi söylediğini aktarmaktadır.
Frederich Nietzche Alman siyasi tarihinin son 70 yılına Goethe’nin damgasını vurduğunu söylemiştir.
Walter Benjamin ise Goethenin çalışma odasının çok sade ve mütevazı olduğunu dile getirmek için “Tavanı açıktır, halısı yoktur, çift kanatlı penceresi de yoktur. Mobilyaları yüzüne bakılır değildir. Mum ışığında çalışırdı. Deri koltuk alabilecekken almamıştır” demiştir.
Şimdiki Müslümanlara örnek olur inancındayım.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)